Derinlik ifadesi son on yıl gündemde. Meseleyi Sayın Davutoğlu açısından ele alırsak “Stratejik derinlik” adını vermiş olduğu kitabın aslında derinliklerde kaybolan bir dış politika yaratacağını tahmin edebiliyor muydu? Malum ülkede kitap yazanlara vatandaş ciddi saygı duyar. Buda böyle bir kitap olduğu için Davutoğlu’na hariciye nazırlığında önemli bir artı getirmişti. Fakat asıl olan ne?
Asıl olan şu. Türkiye olarak ülkemizin belirli dönemlerde yaşamış olduğu kesinti süreçlerinde batı dünyası kendisi adına önemli kazanımlar elde etmiş. Bu kazanımları ekonomik, politik ve sosyal anlamda kendi adına kar hanesine yazmış.
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 1983 yılında darbeden demokrasiye geçiş sürecinde kurmuş olduğu Anavatan partisi gökten zembille inmedi. Anavatan partisi hiç kuşkusuz yaşanan 12 Eylül darbesi sonucunda siyaset sahnesine çıkmıştı. Daha ötesi ise darbe hükümetinin 1 numaralı sivil ismi hatırlanacağı gibi Turgut Özal. Bu arada merkezde sağ siyaset yapan Sayın Demirel ve arkadaşları siyasi yasaklı oldukları için meydan boş ve alternatifsiz olarak önceki yıllarda Milli Selamet Partisinden İzmir milletvekili adayı olan rahmetli Turgut Özal siyasi yasaklar kalkana kadar geçen süreçte iki dönem Başbakan ve sonrasında Cumhurbaşkanı seçilmişti.
Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesini o günün yandaş gazeteleri “ Çankaya’da sivil başbakan “ olarak topluma pompalarken 12 Eylül yönetiminin bir numarasının Turgut Özal olduğunu hep gözlerden kaçırmıştı. Tesadüfe bakın ki Milli Selamet partisi ve Nakşibendî geçmişi olan rahmetli Özal darbenin bir numaralı sivil ismi ve darbe sonrası sivil hükümetlerin başbakanı ve Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmuştu.
Özal’ın İslam dünyası ile ilişkileri aynı bu yıllarda olduğu gibi o zamanda çok iyi olmuştu. Arap sermayesi ve şeyhleri ile bayağı iyi ilişkilerin temelini bir dönem İslam Kalkınma Bankası yönetiminde bulunan yine 70’lerde MSP ’den milletvekili ve içişleri bakanı olan kardeşi Korkut Özal organize ediyordu. Aynı dönemde Özal kardeşlerin yasaklı Erbakan ekibi ile çatışması tamamen arka bahçe ve maddi gerekçelere dayanıyordu.
Özallı yıllardan sonra Demirel yine siyaset sahnesinde ki yerini aldı. Ve Türk siyaseti serbest piyasa ekonomisinin vermiş olduğu tahribatın bedelini yine millet nezdinde Demirel ve Ecevit’e ödettirdi.
28 Şubat süreci olarak adlandırılan sürece bakarsanız 12 Eylül döneminde yaşanan süreçlerin kopyasını görürsünüz. 12 Eylül sonrasında dört eğilimli Anavatan partisi koalisyonu ile 28 Şubat sürecinden sonra büyük bir koalisyon iktidarı olan Ak parti arasında çok fazla fark göremezsiniz. Aralarında yaşanan en önemli farklılık ise Anavatan tarafının daha fazla Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milleti tarafında olmasıdır. AK parti ise Türk milleti adını ağzına almayarak itibarsızlaştırma gayretleri içerisinde daha çok yeni bir millet yani Kürt milletini yaratma gayreti içerisindedir. Sözüm ona bu süreçleri “ açılım ve milli birlik, kardeşlik “ isimleri ile süsleyerek kamuoyuna sunmaya çalışmaktadır.
Rahmetli Özal’ın ortaya attığı ve okyanus ötesinde planlanmış olan federasyon söyleminin içeriği bugünlerde AKP tarafından uygulanıyor. Fakat gözden kaçan büyük oyun ise ABD ve batı Turgut Özal üzerinden Varşova paktını dağıtarak son yirmi yılda ABD’yi dünyanın tek kutup merkezi haline getirmiştir. Varşova paktına sınır ve etnik köken itibarı ile akraba olan Türkiye Cumhuriyeti bu süreçte Turgut Özal tarafından gerçekleştirilen ABD hamleleri ile çökertilerek uzun yıllar ekonomik kriz içerisinde yaşaması sağlanmıştı.
1980’li yıllarda Rusya’nın Afganistan müdahalesi sonucunda perde gerisinde Rusya’ya karşı savaşan bir ABD fotoğrafını görmemek derinliği algılayamamak olur. O halde 21.Yüzyılın başında ABD’nin Afganistan müdahalesini nereye koymamız gerekir. Aynı oyun farklı süreçlerde aynı coğrafyada tekrar ediyor.
Bugün Irak, Libya, Mısır, Suriye ‘de yaşananlar bir bahar falan olmayıp sadece karışıklıktan ibarettir. Bugün yine Erdoğan ve hükümeti Varşova paktından geriye kalan Müslüman fakat laik olan Arap dünyasını ABD adına birlikte hareket ederek o günlerden yarım kalan projeyi görev olarak yerine getirmektedir.
Sivil irade söylemini kullanarak Asya ve Ortadoğu coğrafyasında görevlerini yaparak iktidara tutunmaya çalışan isimler her iki coğrafyada kısmen başarı sağlamışlar. Aslında neye hizmet ettiklerini çok iyi bildikleri halde milletin gözünden dünya politikası ve küresel güç Türkiye söylemleri ile yanılgıyı yaratmayı başarmışlar. Sonucu çok açık olan bu denklemin sonunda batı dünyasının bölünmesini istediği bu coğrafyada birileri yeni bir millet ve devlet yaratmak için Türk milletinin ve devletinin altını oymaya devam ediyor.
Hüseyin Hakkı KAHVECİ 14 Kasım 2012 Çarşamba ( Anayurt )