1348 yılı. İngiltere kralı III. Edward sarayda büyük bir balo düzenler. Baloda kral, Salisbury düşesi Catherine ile dans ederken, düşesin jartiyer işlevi gören diz bağı yere düşer. Durumu gören diğer misafirler arasından kıkırdaşmalar, kahkahalar yükselir. Catherina ise utancından yerin dibine girer, kıpkırmızı olur. Kral eğilerek yere düşen diz bağını alır, kendi dizine bağlar. “Honi soit qui mal y pense” yani kötü düşünen utansın diyerek çevresindeki kıkırdaşan soylulara ayarı verir. Ve ekler; bu gülenler böyle bir nişana sahip olmaktan şeref duyacaklar. O günden itibaren “the Order of the Garter” Türkçe’ye geçtiği ismiyle “Dizbağı Nişanı” dağıtılmaya başlanır. The Order of the Garter, Britanya Krallığındaki mevcut en eski ve en değerli nişan olarak kabul edilir.
Osmanlıcılık iddiası olanlar ülkeyi OSMANLI`nın son günlerinde yaşadıkları duruma düşürdü.
Legion d’honneur: “O güne kadar hiçbir Osmanlı Sultanı, yabancı devlet nişanı kabul etmemişti. Ama Abdülmecid Han (?) kabul etti” “Nişan’ı, Fransa İmparatoru adına, Fransa Elçisi taktı.” Törenin ihtişamı konuşuldu günlerce “Nişan”ı takan İngiltere Elçilik Piskoposu Abdülmecid’e şöyle der: “Siz bundan sonra, İsa yolunda çalışacak, onun için her türlü özveriyi yapacak bir şövalyesiniz.” İslam halifesinin HAÇLI ŞÖVALYE unvanı almış olması bir artı olabilir miydi? Sonucunu millet savaş meydanlarında ödedi.
Abdülmecid’e İkinci ödül İngiltere’den geldi. “Diz Bağı Nişanı” Garter Haçlı Şövalyeleri’ne takılan; yani Hristiyanlık uğrunda savaşanlara. Osmanlı Sultanı ve İslam aleminin Halifesi, artık bir Garter Haçlı Şövalyesi’dir. Padişahlık arması “Windsor Şatosu’ndaki St. George Kilisesi”nin duvarına asılır.
Tarih: 21 Haziran 1867: Osmanlı tahtında oturan Abdülaziz yanına, tahtın müstakbel varisleri V. Murat ve II. Abdülhamit’i alarak Avrupa gezisine çıkar. Bu geziden on gün önce, yabancılara toprak satışı yasasını çıkarmıştır. Kardeşinin (Abdülmecid) yolunda ilerlemenin huzuru içindedir. Ne tesadüf ki 2011 Haziran seçimlerinden sonra YABANCILARA TOPRAK SATIŞINI açan yasa AKP gurubu tarafından onaylanmış ve Bakan Bayraktar, toprak satışından 120 Milyar dolar gelir beklediklerini açıklamıştı. İlginçtir ki MÜTEKABİLİYET yani KARŞILIKLILIK ilkesi kaldırılarak bu kanun çıkartılmıştı. Aynı şekilde 2B yasası adı atında köylülerin dededen kalma arazilerine el konuldu. Arazisini alacak parası olmayan köylünün arazisini yabancılar almaya başladı.
Tarih: 21 Haziran 1867: Fransa’yı kıskanan İngiltere karşılıkta gecikmez. Bizzat “İngiltere Kraliçesi Viktorya”dan ödül haberi gelir.” Bildik bir ödül: “Diz Bağı” Nişanı” Hani, şu “Ulu Haç” için savaşanlara verilen “Nişan” Knight Grand Cross of the Order of the Bath.
Tarih: 21 Haziran 1867: “Nişan” Windsor Kalesi St. George Kilisesi”nde başrahibinin huzurunda törenle verilmektedir. Ancak, İslam dünyasının halifesi için bu kural bozulur. “Özel bir hassasiyet gösteren Majesteleri”, bir İngiliz savaş gemisinde (Saint aziz) elleri ile takar. Nişan’ı “Abdülaziz” efendiye. Artık İslam halifesi de artık bir Garter Şövalyesi’dir.
Peki bunu yapan Osmanlı hanedanı mensupları.
ATATÜRK bakalım ne yapmış?
1932 yılı. Sıcak bir Ağustos gecesi, Çankaya köşkünde sofra kurulur. Her zaman olduğu gibi, meşhur sofranın gündemi memlekette tartışılanlar önemli meseleler, gazetelerde çıkan haberler. O gün, konu dönüp dolaşıp diz bağı nişanına gelir, çünkü bir İngiliz gazetesi Atatürk’e “Dizbağı Nişanı” verileceğini yazmış ve Türk gazetelerinin de hemen mevzu hakkında haberler yapmıştır. Oysa ortada böyle bir girişim, bir teklif yoktur. İsmet Paşa, Atatürk’e haberin tekzip edilmesi gerektiğini söyler, Atatürk de tekzibin gerekliliğini onaylar.
Ne olduysa bundan sonra olur, Atatürk tekzip metnine bir cümle daha eklenmesini ister: “Zaten İspanya kralından arta kalan böyle bir nişan Türk Reisicumhuru’na verilemez. Verilecek olsa bile Türkiye Reisicumhuru o nişanı kabul etmez”. İsmet Paşa bu noktada itiraz eder, “Verilse de almayız” şeklinde bir açıklamanın lüzumsuz olduğunu söyler. Atatürk, “Sen benim dediğimi ilave et. İngilizler beni sever. Onlar benim için Loit Corc’u bile kabineden attılar” der. İnönü: “Loit Corc atılmadı, siyasetinde başarılı olamadığı için kabineden çekildi”. Sofrada hava bir anda buz keser. Herkes gerilmiştir. Öfkelenen Atatürk, İnönü’ye “İsmet Paşa’nın itirazının sebebini anlıyorum. Geçen gün İktisat Vekili’ne yaptığım muameleye kızdı” deyince tartışma hükümet meselelerine kayar. Atatürk, hükümetin icraatlarını sert bir şekilde eleştirmeye başlamıştır.
Mesele o kadar büyümüştür ki bi ara Atatürk’ün ağzından şu sözler dökülür: “Seni ben mahvederim İsmet… İsmet…”. Sofra falan unutulmuş, yemek yarım kalmış, İsmet İnönü köşkü terketmiştir. Atatürk, İsmet Paşa’nın elini sıkmadan salondan ayrılmasından sonar yanındakilere “Gördünüz mü İsmet Paşa’nın bu akşamki vaziyetini” der ve ekler; “Fakat ben buna asla tahammül edemem, yarın Ankara’ya giderek kabineyi bizzat kendim teşkil edeceğim”. Ertesi sabah Salih Bozok’un çabalarıyla iki taraf barıştırıldığı için mesele hükümet krizine sebep olmadan kapatılır. Aralarındaki sorunlar bir süre için ötelenir.
Cumhuriyet yıllarında bir bir daha böyle şeyler olmuş mu, bilmiyorum. Fakat! Kendilerini ikinci Cumhuriyetçi ya da OSMANLICI olarak lanse eden AKP’nin karnesinde bunlardan çokça var. Kimisi haç madalyası ile gezerken, kimisi Yahudi cesaret madalyası ile geziyor. Halkımızın bundan haberi pek fazla yok.
O halde, son yıllarda Türkiye üzerinde tek hakim iktidar gücü olarak oturan AKP hükümeti ve başlarında olanlardan bu tür sembolleri üzerlerinde taşıyan kimler var, bir bakalım.
Ne tesadüf İngiliz Amiral gemisi İstanbul’a gelerek Dolmabahçe önünde demirlemişti. Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan beraberce basının görüntüleyemediği bir ortamda hesapta AKŞAM YEMEĞİ yemişlerdi. İngiliz Kraliçesinin huzurunda. Ne verdiler? Ne aldılar? Kimse bilmiyor. Biz öyle diyelim.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e İngiltere Kraliçesi tarafından takdim edilen nişan sonrasında yanaşma basının manşetleri olan gazetelerde manşetler şöyle: “Büyük Şövalye Nişanı”nın haçsız olanı takılıyor Sn. Gül’e” “Özel bir hassasiyet gösteriyor majesteleri”
İlk manşette beyinlilere, ikincisinde ise beyinsizlere mesaj veriyor. Beyni hasar yemiş kalemler böyle yazmıştı. Ne var ki bunda! Altı üstü bir madalya, onu alınca kimliğimiz mi değişecek! Diyenlerin yüzleri Allah’ın huzuruna döndüklerinde utanmıyorlar mı?
Bir iğne dahi verilse, eğer o ülke İngiltere ise çok şey değişebilir. 200 yıldır Osmanlı ve Türkiye siyasetinde etkin rol oynayan, ülkemizi; savaşa sürükleyen, işgal eden, sömüren ve hükümetlerimizden anahtarlık yapan, kokuşmuş çoraplarını başımıza takke diye geçiren İngiltere’den bahsedilince binlerce kez düşünmeliyiz.
Üzerinde Güneş (Haç) Batmayan İmparatorluk. Türk Halkının Başı, İngiltere tarafından “Diz Bağı Nişanı” ile ödüllendiriliyor ise bu, çok yakında ülkemizden bazı parçaların kopacağının işareti.
Ne demişti Sayın Gül “GÜROYMAK’IN ESKİ ADI NORŞİN“. Çözülme destekçileri ne demişti? Tarihi isimler yani eski isimler yeniden kullanılacak.
Mesela İSTANBUL – KONSTANTİNOPOLE, ANTALYA – ATTALEİA, ANKARA –ANCYRA gibi beğenilerinize demek düşer. Uyan, ey Türk Halkı! İngiltere’de “Diz Bağı” denilen bu “Nişan”, Türkiye’de “Göz Bağı”na dönüşüyor. Benden selam olsun başını bağlarken gözlerini bağlayanlara; Olsun Allah biliyor ya!!
Cumhurbaşkanı Erdoğan , Yahudi cesaret madalyası sahibi . İade etmekten kaçındığı madalya önemli olmalı.
Nereye varıyoruz dersek . Geçtiğimiz günlerde 9 Kasım günü, Diyanet işleri başkanı Kadir Mısırlıoğlu denilen ve İngiliz işgalini savunan bir zat var onu ziyaret etti. Bu zat sağlam İngilizci olup maske olarak Osmanlıcı olduğunu söyler. Ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk, Türk milleti gibi bir çok değerimize şiddetle saldırır.
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan, ismi silinen ATATÜRK HAVALİMANI yerine yapılan yeni havaalanına İSTANBUL havalimanı adını verdi. Sonucu ilerleyen zamanlarda KONSTANTİNOPOLE iniyoruz anonsları yapılmaya başlandığı zaman anlarsınız.
Ve yine Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Kasım tarihinde Anıtkabir defterine çok ilginç cümleler yazdı . ATATÜRK adını havalimanı ile ortadan kaldıran Cumhurbaşkanı Erdoğan deftere “Bugün Cumhuriyetimizin 95’inci yıl dönümünü dünyanın en prestijli projelerinden olan İstanbul’daki yeni havalimanımızın açılışını yaparak kutluyoruz. Ekonomimizi hedef alan saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleştirdiğimiz bu tarihi açılış Türkiye’nin gücünün, kararlılığının 95 yılda elde ettiği başarıların da bir sembolüdür.” Dedi.
İşe bak! Atatürk Havalimanı ismi yeni havalimanına taşınmamış. Ve bu isim silinmek için elinden geleni yapmış olanlar, ATATÜRK`E hitaben Cumhuriyetlerinin zafer anıtından bahsediyor.
Kime karşı zafer? Hangi Cumhuriyet ?
Sağlıcakla kalın efendim.
17 ve 18 Kasım 2018, yani hafta sonu, veyahut yarından itibaren 37. İSTANBUL TÜYAP Kitap Fuarı’nda imza günlerinde olacağım . DOĞU KİTABEVİ standında kitaplarımı imzalayacağım. Okurları bekliyor olacağım efendim.
Son kitabım “Mühürlü Vagon” çıktı. Ve bir hatırlatma diğer kitaplarım..
- RABITA – Uğur Mumcu`dan sonra
- Atatürk`ün Yasaklanan Kitabı
- Yahuda – Atatürk ve Cumhuriyete kuşatma.. Okuyunuz.
Atabey Hüseyin Hakkı Kahveci