Yugoslavya’yı parçalama kararı gerçekten de CIA’in önceden haber verdiği gibi 18 ay içinde uygulandı. Bu kararın uygulanmasında önemli rolü locaların yoğun olduğu ülkeler oynadı.
Yugoslavya’nın parçalanması, Bosna, Yugoslavya’da yeni kurulmak istenen Büyük Sırbistan için büyük bir tehlikeydi. Bunun üzerine bu toplum için kesin çözüm yürürlüğe kondu:”Etnik temizlik”. Yugoslavya Birliği’nin parçalanması bu yöntemin uygulamaya konmasının ilk adımını oluşturdu. Parçalanma süreci ise en ince detaylarına kadar hesaplanmıştı. CIA’in, Yugoslavya’nın parçalanmasını 18 ay önce bildirmesi işin ilginç yanlarından biriydi:
“CIA, Yugoslavya’ya 18 ay daha tanıyor… Amerikan Gizli Haber Alma Örgütü’ne göre, Yugoslavya’nın parçalanmasına sadece 18 ay kaldı. Tito’nun ülkesine 18 aylık ömür biçen CIA uzmanları, bu sonun kanlı bir iç savaşla geleceğini de savunuyorlar.” (Sabah, 30 Aralık 1990)
CIA’in bildirdiği parçalanma operasyonuna ise, Avrupalı devletler destek oldular. Sırbistan’ın ülkede hegemonya kurmaya yönelik tavırları Slovenya, Hırvatistan ve Bosna’yı rahatsız ediyordu. Bu aşamada Almanya bu cumhuriyetlere güvenlik sözü vererek parçalanmayı sağladı.Önce Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlık ilan ettiler. Bosna, Sırbistan’la başbaşa kalmak ya da iç savaş tehlikesi taşıyan bağımsızlık seçenekleri arasında bırakıldı. Bosnalıların iç savaş korkusu “demokratik Avrupa’da buna izin verilmez, biz sizi tanırız, o zaman Sırplar saldıramaz” sahte güvenceleriyle giderilmeye çalışıldı. Oysa Batı’nın içinde yer alan bir kısım çevreler, nelerin olacağını aslında çok iyi biliyordu.
“Avrupa, Yugoslavya’nın dağılma sürecine seyirci kalırken hemen ardından ortaya çıkan Slovenya, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’in bağımsızlıklarını tanımaya koştu. Hem de bu yeni devletlerin sınırlarının güvenliğini hiç düşünmeden geliyorum diyen olay gerçekleşti ve on binlerce kişi öldü, yaralandı.” (Juan Goytisolo, Hürriyet, 16 Eylül 1992)
Unutulmaması gereken en önemli dik açı ise Almanya , Yugoslavya’nın parçalanması sonucunda ortaya çıkacak olan ülkelere güvenlik sözü vermişti.Bu söz alttan alta etnik kimlikli grupların lliderlerine verilmişti.
Tarihler 1995 yılı yaz aylarıydı. Yine öğrenciyken Asya’da bir ülkede seyahat esnasında İngiliz bir grupla aynı misafirhanede bir gece konaklama esnasında karşılaştım.
O tarihlerde 24- 30 yaş aralığında olan bu grupta bir çok İngiliz vardı. Bunlardan bir tanesi akademisyen ve strateji üzerine çalışmalar yapan bir kişiydi. O gece geç saatlere kadar İngiliz’e kök söktürdüm. Bosna savaşını tartışıyorduk. İngiliz sonunda sıkılmış olacak ki ağzından baklayı çıkardı. “ Avrupa’nın orta yerinde bir müslüman ülkeye müsaade etmeyiz.Bu, Anglo-sakson siyasetin doktrinine aykırı. Çünkü yarın için terör odaklı bir toprağın Vatikan’a komşu olmasını istemeyiz. Ola ki böyle bir şeye izin versek bile, sonrasında otuz yılı aşmayacak şekilde o bölge müslümanlardan temizlenir.” demişti.Yaşamak için maddiyat gerekli diyerek ekleme yapmayı ihmal etmemişti.
Müslümanları nasıl görüyorsunuz soruma ise “Henüz bebekler. Halen elleriyle yemek yiyorlar. Batı’ya hiç bir zaman bu kafa ile kafa tutamazlar“ dedi.
Arada konuşurken bana müslüman olup olmadığımı sordu. Bende müslüman olduğumu söyledim. Fakat inanmak istemedi. Nedenini sorunca “çok seri İngilizce konuşuyorsun ve dış politkayı ,dünya siyasetini takip ediyorsun. Müslüman ülkelerin dış işleri bile bu kadar bir konu üzerinde tartışmaz” demişti. Ben de müslüman bir Türk olduğumu ve Çanakkale’de , İngiliz’leri mağlup ettiğimizi söyledim. Bana cevap olarak “o günden bugüne çok sular aktı, bugün Türkiye bir terör örgütünü ezmekten uzak bir görüntü veriyor, o gün yaşayanlarla bugün yaşayanlar tamamen farklı” demişti.
Elin İngiliz’i 1995 yılında bana bunları söyledi. Yıl 2012 Tam olarak on yedi yıl sonra bizim müslüman milletler hala aynı yerde duruyor. Millet Mars’ta geziyor.Bizse hala aynı yerdeyiz. Nereden nereye…
29 Ağustos 2012 Çarşamba
Anayurt