Mustafa Kemal Atatürk tarafından yaptırılan Ergenekon 1 ve Ergenekon 2 tablolarında ne anlatılıyor?
Anlatalım o zaman…
Başbuğ Atatürk’ün İbrahim Çallı’ya yaptırdığı ve vefatından sonra meclisten kaldırılan tablo. Çok ama çok fazla kelime anlatan bir resim.
Ergenekon davasının temeline dinamit olarak koymaya çalıştıkları resim…
“Oğuz Han’ın ışıkla gelen ‘Altın kız’ ile evliliğinden Gün, Ay ve Yıldız isimli oğulları olmuştur” diye başlayan Oğuz Destanı’nda Türklerin yaratılışı ve kökeni anlatılıyor. Ergenekon Destanı ise Göktürklerin türeyişini anlatan muhteşem bir eser. Bu destan için farklı anlatımlar var.
En yaygın olanı şöyle:
Düşman, Türkleri mertçe yenemeyeceğini anlayınca onların arasına nifak sokar, böler ve bu arada çeşitli hilelerle Türk yurdunu zapt edip herkesi kılıçtan geçirir. Sağ kalan tek kollu bir çocuk, bir dişi kurt tarafından kurtarılır. Kurt onu Altay Dağları’nda, düşmanlarının bulamayacağı yemyeşil bir bölgeye götürür. Buraya “Ergenekon” adı verir. Orada dişi kurdun emzirip büyüttüğü çocuğun, yıllar sonra kurttan çocukları olur.
Aradan 400 yıl geçer. Bozkurtlar ve sürüleri o kadar çoğalır ki, Ergenekon adını verdikleri o bölgeye sığmaz hale gelirler. Atalarının buraya geldiği geçidi bulamayınca, büyük ateşler yakıp, dağın demir kısmını eritirler. Yüklü bir deve geçecek kadar yer açılınca, yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına dönen Türkler atalarının intikamını alırlar.
Türkler arasındaki yaygın inanışa göre Nevruz, Türklerin Ergenekon’dan çıktıkları, özgürlüklerini ve bağımsızlıklarını kazandıkları gündür. Binlerce yıldır, Türk dünyasının her bölgesinde, Ergenekon’dan çıkış tarihi olarak kabul edilen 21 Mart günü, “Nevruz”, “Bahar Bayramı”, “Ergenekon’dan Çıkış” adları altında kutlanıyor.
Aslında ressam İbrahim Çallı’ya yaptırılan resim bize çok şey anlatıyor.
Bumin Kağan, kardeşi İstemi Kağan ile Ergenekon’da 96 yıl sıkışıp kalan milletini dağları eriterek Altaylar’dan indirdi. Onlara dişi bozkurt (asena) yol gösterdi, rehberlik etti. TÜRK KİMLİĞİ BURADA OLUŞTU Ergenekon’dan çıkışı başaran Bumin Kağan kardeşiyle Türk birliğini sağladı. Göktürk devleti ve hanedanı öyle bir prestij kazandı ki, artık bütün Türkçe konuşanlara Türk dendi. Millet ismimizin dayanağı da Göktürkler’dir.
Ergenekon, Orta Asya’nın kuzey-doğu kesiminde bir vâdînin adıdır. Sözlük anlamı sarp dağ geçidi’dir. Altay Dağlarındadır Çinlilerin Tu-kü-e (Tukyu) dedikleri, kendilerine Kök Türük (Göktürk) diyen bir Hun boyu, Milâd’dan sonra 400’e doğru Çin’in Şansi eyaletinin batı bölgesinde yaşıyordu. Başlarında Aşına (Kurt) sülâlesinden Hunlar’ın Mete hanedanından hükümdarları vardı. Türkler, Mete’den inmeyen hiçbir kişiyi meşru hükümdar kabul etmemişlerdir. Zira Türklerin “Kök Tengri’si (Gök Tanrı) yalnız Mete soyuna kut vermiştir. Mete’nin şeref adı Oğuz Han’dır.
Çin imparatoru Tay-vy (saltanatı 424-451), Kök Türüklerin Tsiu-kiu-şi dedikleri Aşına uruğunu kılıçtan geçirdi. Sadece 500 aile, Altaylar’a can atıp kurtuldu. Ergenekon vadisine sığındı ve vadi girişini kayalarla kapattı. Çinliler bulamayıp döndüler. Şansi batısında Altay Dağları’na kuzey-batıya doğru 2.200 kilometredir. Göktürkler, Ergenekon’da demir madeni buldular. İşleyip silahlandılar. Efsane sanılıyordu. Bu olay 439 yılında geçti.
Bu tarihte Çinlileşmiş Türk asıllı, Türklerin Tabgaçlar dediği Kuzey Liang hanedanı, Çin’in bu kesiminde imparatorluk kurmuşlardı. Kendileriyle aynı sülaleden inen Göktürkler’i kılıçtan geçirdikleri anlaşılır. Bunun efsane olduğu sanılırdı. 1864’da Fransız sinologu (Çince bilgini) Stanislas Julien, 6.000 ciltlik Pien-o-tien adlı Çin krokisinde bu olayı bulup Fransızca’ya çevirince, tarihi ve gerçek bir vak’a olduğu anlaşıldı. Bilindiği gibi Çin kronikleri yıl yıl vak’a-nüvislerce tutulduğu için, verdikleri bilgi kesindir (Stanislas Julien, Documents Historiques sur les Tou-kious T(Turcs), journal Asiatique, Paris 1864, VI. Seri, cilt II, s.348-9, tam tercümenin metni: III, 325-67, 490-549, IV, 200-42, 391-430, 453-477).
Türk milletinin exodus’u (hurûc’u olan Ergenekon’dan çıkış, 535 yılındadır. Şu halde Türkler, Ergenekon’da 96 yıl yani 3 nesil (kuşak) kalmışlardır. Çoğalmışlar, büyük demir madeninin hemen yanında yaşamışlardır. Ergenekon’a Giriş’te Türkler’in başında Göktürk prensi Bilge Şad vardı. Ergenekon’da ölünce yerine oğlu Tavu Şad geçti ve önce Yabgu (kral), sonra Uluğ-Yabgu (büyük kral) unvanlarını aldı. Tavu’nun yerine oğlu Bumin geçti.
Ergenekon’dan Çıkış Bumin Kağan, elinde örs, çekiçle demir dövdü. Demirden dağlar ateşte eridi. Yol açıldı. Ama geçitler bitip tükenecek gibi değildi. Bumin, yanında at süren kardeşi İstemi, kâh kucağında kâh atının önünde gizli geçitleri bularak geçiren Bumin’in evcil dişi kurdu Börte Çine, kutlu bir günde Ergenekon vadisinden çıktılar. Bumin, Kağan (Hakan) unvanını alarak Ergenekon’u boşalttı. 552 yılı, Göktürk döneminin başlangıcıdır.
Bumin Kağan’ın kardeşi İstemi Kağan’la tarihte az görülen bir âhenk içinde çalışarak Türk imparatorluğunu Japon Denizi’nden batıda Kırım’a, kuzeyde Sibirya’dan güneyde Himalayalar’a kadar yaklaşık 18 milyon kilometrekare büyüklüğünde bir cihan devleti kurmaları, bir buçuk asır sonra Bumin neslinden İlteriş Kutlu ve Kapgan Kutlu kardeşlerle Bilge Kağan ve Kül Tegin kardeşlerin ahenkli çalışmaları ile yüceldi. Türkçe’de birleştiler. Göktürkler, Türk tarihinin dönüm noktasıdır. Gerçek başlangıcımız olduğunu söyleyen tarihçiler de vardı.
Göktürkler’e kadar Türkçe konuşan her kavmin, boy’un, oymağın ayrı isimleri vardı o isimlerle anılırlardı: Hunlar, Avarlar, Tabgaçlar, Uygurlar, Karluklar, Usunlar, Kanglılar ve daha sayabildiğiniz kadar sayınız. Göktürk devleti ve hanedanı öyle bir prestij kazandı ki, artık bütün Türkçe konuşanlara Türk dendi. Millet ismimizin dayanağı da Göktürkler’dir. Göktürk adının “Semavi Türkler” manasında iddialı bir şeref adı olduğu açıktır. Ergenekon’a sınmış (yenik, mağlub) bir Hun boyu olarak giren Türkler, o cendereden bir asır içinde şuurlanarak Göktürk kimliği ile çıktılar.
Darda Kalışın Sembolü Ergenekon’a Girmek: Edebiyatımızda, Türk’ün cendereye girmesidir. Tıkanıp kalmasıdır. Ergenekon’dan Çıkış: Türk’ün eski varlığına, büyüklüğüne dönmek için yaptığı tarihî hamledir.
Bu bakımdan Mütareke döneminde (1918-1922) Anadolu’nun işgal altında bulunmayan kısmı Ergenekon’a benzetilmiştir. Büyük romancı Yâkub Kadri Karaosmanoğlu, bu yıllarda, İstanbul basınının büyük gazetesi İkdâm’da Milli Mücadele’yi desteklemek için kaleme aldığı milliyetçi yazılarını 3 cilt halinde Ergenekon adıyla toplamıştır.
Bu bakımdan Ergenekon, bir milletin darda kaldığını, zorda bırakıldığını gösterir. Ama Ergenekon, aynı zamanda, bir küçük vadide Türk, 96 yıl çabalayıp kendini bulduğu ve çok şanlı bir geleceğe açıldığı için, şerefli bir isimdir. Ergenekon, Türk’ün madene, tekniğe, silaha hakimiyetini ve milli iradesini de simgeler. Demirden dağlar eritilerek geçit açılıp cendereden çıkılmıştır. Üstün silahlar yapılarak Altaylar’dan inilmiştir. Geçidi Bumın Kağan’a, yanında at süren kardeşi İstemi Kağan’a, dişi bozkurt (asena) yol göstermiş, rehberlik etmiştir. Kurt’un köpekler gibi eğitilerek yol gösterebileceği bugün kesin şekilde biliniyor.
Bozkurt (Göktürkçe: Kök Böri) (kök=gök, semâvî, MAVİ boz renk),
Mete Hanedanı destanında olduğu gibi zaten Bozkurt Sülâlesi Denen kut verilmiş .Mete oğullarınca da kutsaldır. Bu milli sembol, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken aynen kabul edildi. Zira Göktürk bayrağında bugünkü madeni ay-yıldız yerine, Bozkurt başı olduğu biliniyordu. Kırmızı da, Türk büyük-hakanlık hanedanlarının ve sonunda Selçuklular’dan Osmanlılar’a milli Türk rengidir ki bayrağımızın rengi olmuştur.
Ankara hükûmeti 1922’de 10 kuruşluk ve 1925’te 10 paralık posta pullarının üzerine şüphesiz Atatürk’ün emriyle- Bozkurt koydu. 1925’te 5 liralık yıldız içinde büyük Bozkurt resmi bulunan banknotlar yayınlandı ve eski harfli olmasına rağmen 30’lu yıllarda tedavülde idi. Atatürk’ün emriyle milli eğitim bakanlığının (o zamanki adıyla maârif vekâletinin) girişine Ratib Tâhir’e (Burak) yaptırılan muazzam bir Ergenekon’dan Çıkış tablosu asılmıştı ki at üzerindeki Bumin Kağan’a yol gösteren Bozkurt bütün haşmetiyle canlandırılmıştı. Acaba bu tablo kimin emriyle ne zaman kaldırıldı ve şimdi nerededir? Dikkatle izah edelim!
Atatürk döneminde üniversite gençliğinin teşkilatı Milli Türk Talebe Birliği ambleminde, üniversiteli gençlerin kasketlerinde bozkurt vardı.
Daha pek çok askerî ve sivil kuruluşta, Kıbrıs Türk Mücâhid Teşkilâtı’nda bozkurt simgesi kabul edilmiştir. İlkokul izcilerine bile yavrukurt denmiştir. Bizans kartalı, Britanya arslanı, Japonya güneşi neyse bizde de millî simgenin bozkurt olduğu anlaşılır. ERGENEKON’U KUTLAMAK Türk hakanları asırlarca örste demir döverek Ergenekon Gününü kutladılar.
Şimdi yeniden Ergenekon dönemi içerisindeyiz .Bu işler Ülkücülük ya da Solculuk, İslamcılık, Sağcılık yaparak aşılmaz. Çünkü, bu ideolojiler değil mi ülkeyi batıran. Tek çıkış ATA TÜRK olarak ATATÜRK olmakta.
Bugün bu resim verilen emirle yerinden kaldırılmış ve nereye kaldırıldığı bilinmemektedir.
Sebebi ise: Resimden bile korkuyorlar. Atatürk ve Ergenekon’dan çıkış sürecindeyiz. Tabi olarak, Atatürk iki adet Ergenekon’dan çıkış tablosu yaptırmış. Bu birincinin deşifresi…
Yazıda AŞİNA seçilmiş Soy ibaresi ve Mete Han soyu yani şeref adı Oğuz Kağan atamız geçiyor.
Oğuz ‘un doğum yılındayız. 12 hayvanlı takvime göre OK -UZ yani. Metal Ok – Uz yılındayız. Tablonun kaybolması manidar.
Biz Ata Türk’ler bu kuşatmadan çıkacağız.
Ayrıca Oğuz var ve ayakta .
Seçilmiş soy Oğuz Kağan soyu , yani Aşina soyu…
Oğuz Kağan-Sahip Kıran olarak dünya tarihine geçmiş 4 büyükten birisidir.
Ergenekon 2 tablosunda yer alan özel bilgileri ayrıca yazacağım.
Atabey Hüseyin Hakkı Kahveci